Yazdan bir gün çaldık cumartesi...
Attık adaya kendimizi, annem, babam, teyzem ve kızım..
Güneş mi: pırıl pırıl
Mangalda lüfer, rakılar, turplu yeşil salata, kıtır kıtır kırmzı soğan, tereyağlı patates ve bizim ada manavında bulduğumuz harika yeşil zeytin...
Hepsi bahane, sohbet hakkaten şahane...
Mutfaktan güneşin altına çektiğimiz masaya yürüken ağzıma bir yeşil zeytin atıyorum, gözüm yeşillerin arasından lodos fırtınasına takılıyor ve oooooooooooh diyorum, hayat bu...
Bakıyorum gencecik duran, gözleri pırıl pırpıl anneme, babama, teyzeme. Teyzem altmışında motosiklete başladı ayrıca kürekçi, tenisçi, dalgıç ve vesaire , zaten taş çatlasa kırk duruyor...babam'ın gözü sözü adada bu yıl yapacağı inşaat projelerinde, mevsim gelse start alsam diye düşünüyor. Annem söylense da babamın yanında mutlu, projeleri bizleriz zaten...
Yetmiş küsürlerinde bu insanlar ve kimse bizden geçti diye düşünmüyor...heves ve neşe içindeler.
Anlattıkları herşey, ilginç, rafine, ve komik...
Ne güzel bir görgü diyorum, ne şanslıyım...Atletik bir şekilde yaklaşık yüz basamak iniyoruz rıhtıma, sonra bu basamaklar hoplaya zıplaya çıkılıp alelacele iskeleye yürünüyor: teyzem akşam tiyatro'ya yetişecek...
Giderken zavallı babamı limon ağacına çıkarıyoruz, aşağıda dört kız bar bar bağrıyoruz neşeyle: şunu istiyoruz...adamcağız tam ona uzanırken, hayır hayır şu tam karşıdaki büyük olanı, hayır o, hayır bu diye diye...
Bu arada dayımı ve sevgili kuzenimi görmeyi de becerdim. İki tatlı kızımız da yanımızda...alelacele dedikodu yapmaya çalışıyoruz. Bunlar da herşeye maydanoz...Hay dedim kuzenime bunlara bu yaşta İngilizce öğretenin...
Teyzemi motora bindiriyoruz. Annem, babam, kızım ve ben çaylarımızı yudumlarken akıllarımız evde bizi bekleyen sıcacık kestanede...
İyi Bayramlar...
No comments:
Post a Comment