Saturday 23 January 2010

gece saçmalamaları

Bazen, daha doğrusu kırk yılda bir bir çifte rastlıyorum. Birbirlerine iyi niyetle, sevgiyle, pırıl pırıl bakan. Biri az, diğeri fazla değil, karşılıklı, dolu dolu. Onlarla birlikte olmaktan çok keyif alıyorum ve içim açılıp, ferahlıyor, ümitle doluyor. Ne güzel diyorum, demek böylesi mümkün. Böyle olmalı zaten, yoksa neden...Hemen onlardan ayrılır ayrılmaz dua ediyorum, küçücük saf bir çocuğu yada çölde yeşermiş minik bir bitkiyi korumak istercesine: Allahım bu güzellik böyle devam etsin diye ve bana da böylesini nasib et diye diye.
O kadar birbirini sistematik ve kronik olarak inciten, birbirlerine tahammül edemeyen çift var ki etrafımda...onlardan ayrılırken ferahlıyorum, kendi boşanmışlığımı çok daha dürüst, güçlü ve ferah buluyorum. Birbirlerini bu kadar sinirlendiren insanların neden birarada olduklarını yada birarada olucaklarsa neden birbirlerine böyle davrandıklarını çözemiyorum...bu kadar mı zor birşeyleri tamir etmek...
İnsanları köpek cinslerine benzetirim ben. Kurt köpeklerini severim en çok. Güçlü, sert, oynarken bile ısırabilen, bir tarafı vahşi kalmış, tutkulu, obsesif, hedefini mutlaka yakalayan, avını kaçırmayan, zeki ve çalışkan ve toleranssız...Bu tipleri beğenirim ve garip bir şekilde çekerim...Eski kocam da tam bir kurt köpeğiydi.
Ama artık düşünüyorum bir golden retriver çok daha keyifli, oyunbaz ve yumuşak ...mı???...Yaşaması daha kolay, daha huzurlu...Daha fazla şey paylaşabilen... Avına acıyabilen...Anlayış gösteren...zorlamayan
Düşünüyorum beni en etkileyecek adam bir power ranger değil artık, gece giderken yaralı bir hayvan gördüğünde arabasını durdurup veterinere götüren adam...
İşte böyle:)))))))))
Bu arada erkek cinsi olarak diil ama köpek cinsi olarak kurttan vazgeçemem, bu da böyle biline...

Friday 1 January 2010

Bugün kişisel bir tarih bitti, bir hayat noktasını koydu, bir dosya kapandı. Ne garip, ne de çok şey vardı o dosyanın içinde. Sahi, neden peki??? Gerçeğin ufacık bir kısmını yada sadece binlerce aynadan kırık yansımalarını görmek ne kadar zor ve yorucu bazen.
Amcamız gibiydi Tanar amcamız, annemlerin kardeş arkadaşı, yıllarca görüştüğümüz, ailemizden çok görüştüğümüz grubumuzun hep güven veren, sağlam sütunlarından biri. Annemler gençliklerini, ebeveynliklerini şimdi de yaşlılıklarını paylaştılar dostlarıyla, ben de onların çocuklarıyla birlikte büyüdüm.Biz annemler gibi grup olamadık, şu sebep bu sepep ender görüşüyoruz. Ama bugün Tanar amca evden giderken öyle zahmetsizce akarak ve doğal bir şekilde yumak oluverdik ki elimdeki unutulmuş ve parlatılmamış elması birden tekrar görüverdim. Başka kaç insanla kalbim bu kadar aynı ritimde atabilirdi, yada kim yarama bu kadar iyi melhem olabilirdi???
Ölümler, doğumlar, düğünler. Hep varlar ve hayatla içiçeler. Hayatın özünün, sevginin, insana ait herşeyin yüzeye çıktığı, sorgulandığı dönemeçler. Çok üzüldüm ama garip bir şekilde bir sevgi çemberi beni tuttu. Gariptir Tanar Amca bu çemberden çıkmadı, bize görünmez oldu sadece. Onu hala kuvvetle hissediyorum. Şu an şu satırları yazarken bile...
Aklıma hep Biga geliyor Tanar amca...biz çocuklar şapkalarımızla kıkırdaşırken, otobüslere doluşup kumlu denizlere giderken...sonra domatesler, tarlalar...bir de kızramış ekmek ve reçelle kova kova tükettiğimiz kaymaklar. Bir de balım diyen sesin. Koca Tanar, sen bir tanesin....