Friday 27 November 2009


Bastırmıyorum kendimi, bıraktım. Seyrediyorum yavaşça suyun yüzüne çıkanları. Bir bir. Yüzüme bir gülümseme takınmıyorum zorla veya aklımı, ruhumu korkuyla hüzünden kaçırmıyorum. Neyse o. Neysem o.



Çoğalıyorum, katmanlanıyorum. Dalıyorum sık sık.
Dua ediyorum.
Elif Şafak'ın yazdığı gibi terliklerimi giyip , her şeyi ve herkesi bir kenara bırakıp, ruhumun mahzeninin merdivenlerinden iniyorum üçer beşer. Yalının kayıhanesi gibi biryer olmalı orası...



Belki ellincidir Amor'u dinliyorum Lamento della Ninfa'dan.
Non mi tormenti piu...non mi tormenti piu...
Simon Shama'nın Bernini'sini seyrediyorum defalarca, beyninin içine aldıklarının ve onları proses etme hızının ve biçiminin bu çirkin adamı ne kadar seksi kıldığına şaşırarak...



Her an duygularımı kontrol etmem gerektiğini düşünmüyorum.
Gözyaşlarıma daha saygılıyım...artık onları daha iyi ağırlıyorum.



Dün tanıştığım insanları, filimlere konu olacak hayatlarını, eriştikleri duruluğu, bakışlarındaki derinliği, yüzlerindeki nuru düşünüyorum, kendimi çok şanslı ve zengin hissediyorum...ama içim de acıyor bir yandan, uzun süredir bu şekilde acımamıştı...karmakarışık...



En çok burnumu, kokusuyla aklımı alan bir boyuna dayayıp herşeyi unutamamak yoruyor beni...uzun süredir taşıyorum herşeyi sarhoşlukla hafifleyemeden...kaslarım güçlü ama süzülmüyorum bulutların, yıldızların arasından...belki ancak tarih beni geçiriyor heycanlı ve yıldız tozu serpilmiş labirentlerden...elimde bir fener... ve bütün bunların arasında unutamıyorum dün akşam ki bir bakışı...non mi tormenti piu..

No comments: